Ebru Sanatı
Bu hafta
uzun yıllardır Berlin’de yaşayan ve bir çikolata fabrikasında çalışan Erol
Demir’in, pek bilinmeyen Ebru sanatı ile ilgili çalışmasını konu alıyoruz. Erol
aynı zamanda fotografla da haşır neşir.
"Ebru sanatını ben şöyle tanımlıyorum: Boyalarla suyun dansı. Bu dansın nerde baslayacağını sen belirlersin, duracağı yeri belirleyemezsin. Bu sanatın geçmişi 1400‘lü yıllara kadar uzanmakta. O zamanlar ve sonraki yıllarda kitap ve süsleme alanlarında kullanılmış, günümüzde de az da olsa devam etmekte.
Ebruyla
tanışmam Istanbul’da, orta okul
yıllarında oldu. Şehzadebaşı‘nda ZEVK
CİLTEVİ’ne kitaplarımı kaplamaya gidiyordum. Bozdoğan Kemeri‘nin hemen
dibindeydi . Aynı zamanda o bölgenin
otantik yapısı da ilgimi çekiyor ve fırsat buldukça ara sokaklarında kaybolmak
bana başka bir duygu veriyordu.
Cilt evinde
amcamın bazı kitaplarını ciltlerken, özel kağıtlar kullandığını gördüm. Sordugumda; Ebru kağıdı olduğunu söylemisti.
Sözkonusu kağıtların herbiri farklı desenlerle bezenmisti. Genellikle dış
kapakları eskimiş Kuran-ı Kerim ve elyazması kitapların iç kapağında
kullanılıyordu. Bu kitapların Süleymaniye Camii‘nin kütüphanesindeki tarihi
kitaplar oldugunu öğrendikten sonra, kütüphane müdürüne giderek nasıl
yapıldığını sormuştum. Ortaokula giden bir çocuğun merakı hoşuna gitmisti.
Müdür, bu sanatın çok az kişi tarafından tatbik edildiğini ve matbalarda ofset
baskıların yapılmasıyla birlikte, ilginin azaldığını dile getirmişti.
Muhafazakar
çevrenin son yıllarda bu alana ilgi duyması, sanırım tarihi nedenlerden. İlkokularda
resim derslerinde öğreltildigini duyuyorum. Ebru sanatına bu kadar ilgi duyulması
sevindirici. Sanatın ideolojisi, dini, milleti olmaz, onun amacı; insanları
duygulandırmak, düşündürmek, daha iyiye, güzele, doğruya yöneltmektir bence.
Konumuza
dönelim. Karamustafa Grafik Evi‘nde
çalışırken, Grafik Sanatçısı Sadık
Karamustafa, resim yapmaya ilgin var mı diye sordugunda, Ebru sanatı öğrenmek istediğimi söyleyince, neredeyse unutulmak üzere olan bu alana ilgi
duymamı şaşkınlıkla karşılayıp, hemen başlamamı önermişti. Ama ben,
bir türlü ilk adımı atamamıştım.
Uzun yıllar
sonra, bir gün Yeşil Ev‘de Bahar arkadaşımızın elindeki rengarenk kağıtları
görünce, ‚Ebru mu yapıyorsun ?‘ diye aniden sormuştum. Böyle bir soru ile
karşılaşacağını ummadığı için şaşıran Bahar, Berlin’de Ebru sanatı yapan bir
atölye olduğunu ekleyince, bukez şaşıran ben oldum. Çocukluğumdan beri hayalim
olan sanata böylece ilk adımı atmış oldum. Yardımlarından dolayı Mine Hoca‘ya
(MG Kunstgalerie) burada teşekkür ederim.
Atölye
calışmalarım
yaklaşık iki yıl sürdü. Zaman buldukça evde de Ebru icra ediyorum. Ancak, verimli bir çalışma grupla birlikte olur.
İnsan kendini disipline edip, diğer arkadaşların deneylerinden faydalanıp daha
anlamlı eserler ortaya koyabilir.
Ebrun‘un
boyasının hazırlanmasından, kağıdın üzerine aktarılmasına kadar bir çok
aşamadan geçmesi gerekiyor. Toprak un haline gelene kadar ezilir ve suyla
karıştırılıp, içine bir miktar sığır ödü karıştırılarak 15 gün bekletilir. Daha
sonra deniz lalesinden yapilan kitre suyla karıştırılarak süzüldükten sonra
tekneye aktarılır ve istenilen kıvama getirilinceye kadar karıştırılır.
Hazırlanan boyalar at kılından fırçayla suyun yüzeyine damlatılır. Akabinde bu
sıvı özel yapım ve emici özelliği olan kağıda aktarılır. Ebru yapılan alan
tozdan arındırılmış olmalı ki teknenin üzerine düşen küçük bir toz tanesi
yaptığınız çalışmayı berbat hale getirmesin.
Ebru çalışmaları
Tasavvuf müzigi eşliğinde yapılıyor. Bu durum,
insanın ruhunu dinlendirip, daha sakin düşünmesini sağlıyor. Teknenin
başına geçtiğinizde, fırçayı elinize alıp, boyanın tekneye serpilmesi ve arka planda Tasavvuf müzigi ruhunuzun
derinliklerine iştirak ettiğinde, suyun yüzeyinde boyanın dansı baslıyor. Ruhun
serinligi tekneye , güzelliği kağıda yansıyor.
Ebru Sanatı’nın yanısıra doğa fotograflari çekmek
bende bir tutku haline geldi. Hemen her hafta sonu Berlin dışına çıkarak uzun
yürüyüsler yapiyorum, bolca fotograf çekiyorum. Büyük bir fotograf arşivim
oldu. Bazen bana can yoldaşım, eşim Selma eşlik ediyor, arada bir de diğer
dostlar. Kimse gelmezse, yalnız başıma doğaya gidiyorum. Bir ağacın altına oturup, yanımdan hiç ayırmadığım kitabımı çıkarıp bir
müddet okuyorum, sonra havanın, ışığın durumu uygunsa fotograf makinamı
çıkarıyorum. Ebru ve fotograf çalışmalarımı fırsat ve imkan bulursam sergilemek
istiyorum."
Kommentare
Kommentar veröffentlichen
Görüş