Renklerin büyüsü
Yaz tatili geçti gitti. Bildiğiniz, yaşadığınız gibi. Yani kurak, bol yangınlı ve gene coronalı. Sizlere iç karartıcı konudan ziyade bir sanatçı ile yaptığım söyleşi ile merhaba demek istiyorum. Berlin’de büyüyen ve okula giden Ressam Filiz Demirbolat bu sayfanın konuğu. Filiz’in öyküsünü birlikte okuyalım.
Filiz’le küçük, yapay bir gölün kenarında bulunan kahvenin bahçesinde, çakıl taşlarının üzerine konmuş hantal tahta masalardan birinin sıralarına karşılıklı oturmuş, önümüzde kahvelerimiz ‘renklerin büyüsü’ üzerine sohbet ediyoruz. O sigarasını yakıp, havaya savurduğu dumanın bıraktığı izi birkaç saniye takip ettikten sonra, benim aklımdan geçen soruyu bilmiş gibi,
‘İlk övgü aldığım
resmim bir üzüm salkımı. Mersin’in köylerinde bol miktarda üzüm ve diğer
meyveler yetişir. İlkokul dördüncü sınıfta olacağım.Yeni gelen öğretmen bize üzüm
salkımı resmi çizdirirken, en güzelini kim çizerse onunkini tahtaya asacağını
da ekledi. Ben sıkılgan biri olduğum için, resmimi öğretmene göstermek
istemedim. Diğer çocukların çizdiklerini kontrol ettikten sonra, elimle üstünü
kapattığım defteri eline alıp, dakikalarca baktı ve sonunda sınıfa dönerek, ‘bu
resimdeki çizgilere, ışığa, tanelerin yerleştirilmesine iyi bakın. Bu çizim
sınıfın en iyi üzüm salkımı’ diyerek, benim yüzüm kırmızılaşırken o eserimi
tahtaya astı ve bir hafta orada kaldı.’
Gene kısa bir
sessizlik. Göle iki ördek iniş yapıyor. Masaların arasında dolaşan garson
boşları topluyor. Yan masada yaşlı bir Alman çift, ellerinde meyve suları
oturuyor. Kahvemden bir yudum alıp, Filiz’e aklımdan geçenleri okuma fırsatı
vermeden atılıyorum.
‘İşte resim
yapıyorum demen ne zaman başladı?’
Gülümseyerek
cevaplıyor.
Filiz yeni bir sigara yakarken, resimle ilgilenen bir annenin çocukları üzerinde etkisini merak ediyorum. Sigarasından bir nefes daha çekip, önündeki bardaktan bir yudum su içtikten sonra, beni daha fazla bekletmeden söze giriyor.
‘Hem de nasıl
etkiledim! Kızım sürekli beni motive ediyor. Kendisi de üniversitedeki
derslerden zaman buldukça resim çiziyor. Oğlum ise iyi bir grafitici oldu
çıktı...’
Konuşmamız sürerken,
elinde sokakta dilenenlerin sattığı ve onların durumuna yönelik konulara
değinen‘dert gazetesi’ diye tabir edilen dergiyi elinde tutan orta yaşlı bir Roman
kadın yanıbaşımızda bitiyor. Bir dergi alalım ya da elindeki kutuya para
bırakalım diye başımızda birkaç dakika dikildikten sonra, masaların arasında
kayboluyor. Filiz’in yarıda kalan konuşmasını sürdürmesi için yeniden devreye
giriyorum.
‘Renklerin senin
üzerindeki etkisi nasıl, bu benim rengim diyebileceğin biri varmı?’
‘Renk...’
‘Eine kleine Spende
bitte-Lütfen k üçük bir sadaka,’ diyen bir ses kesiyor sözü. Aniden
yanıbaşımızda gökten düşmüş gibi genç bir erkek Alman, evsiz barksız olduğunu
kısa bir nutukla tamamladıktan sonra, bizden iş çıkmayacağını anlayıp başka
tarafa yöneliyor. Konuşmamızın peş peşe kesilmesine bir süre gülüyoruz.
‘Renkler arasında
eşitliğe dikkat ediyorum...her renk beni resim sona erene kadar büyülüyor ancak,
kırmızı ve siyaha biraz daha müsamaha gösteriyorum.’
‘ Yarı anarşist diyelim mi?’
‘Eh o kadar da
olacak,’ diyerek çoktan soğumuş olan sütlü kahvesine uzanıyor. Kalkma zamanı
geldi. Son bir soru ile sohbeti bitirmek gerek.
‘Sergilere katılım
nasıl gidiyor?’
Soru ile karşılık
veriyor.
‘Son sorun
değilmi?’
‘Gene içimden
geçeni okudun,’ diye cevaplıyorum.
‘Elbette, yeni bir
kahve istemediğine göre, sona geldin. Şimdiye kadar iki tane kişisel sergi
Berlin’de, Ekim 2016, İstanbul Rama Sergi Salonu’nda kişisel gene Ekim 2017’de
Nişantaşı-Teşvikiye’de karma bir sergiye katıldım.’
Eve gitmek için metroya
giderken, Filiz’in, konuşmanın başında söylediği sözler aklıma geliyor. ‘Onüç
senedir duygularımı, anılarımı, toplumsal etkilenmelerimi resme yansıtıyorum.
Çizdikçe, boyadıkça günlük hayatın getirdiği yükten arınıyorum,
hafifliyorum.Yıllar geçtikçe, resim stilim de değişime uğradı. Çeşitli
ustalardan, akımlardan etkilendim, en çok da Sürrealizm.’
Not: Bu röpörtaj daha önce www.yesilgünebakan.net sayfasında yayınlandı.
Kommentare
Kommentar veröffentlichen
Görüş