ÖTEKİ
Bu sayıda değişik bir konu okuyacaksınız. İnsanlığın henüz çözemediği bir sorunu, 'ötekileştirmeyi' işliyor Altan Berk. İsviçre'yi uzun yıllardır kendine mekan edinmiş gazeteci Berk, aynı zamanda sosyal alanda çalışmakta.
Sözü edilen
veya benzeri iki nesneden önem veya
konum bakımından uzakta olan.
Köken olarak
“öte” sözcüğünden türetilmiştir. “öte”,
uzak demektir. Yani uzakta olandan
türemiştir.
Ben, sen, o,
biz, siz, onlar, hepimiz, aynı zamanda
karşıtlarımıza göre birer öteki ve
ötekileriz. “Öteki ‘ya da “Ötekiler”
sözcüğünü sosyal, toplumsal, cinsel ve
siyasal anlamda değerlendirdiğimizde, genellikle negatif anlamda, yabancı, grup dışına itilen - atılan, dışlanan, düşmanlaştırılanlar olarak görürüz.
İnsan
varoluşundan bu yana hep bir arayış
içerisinde kendisini bir yerlere
konumlandırmaya çalışarak kimlik
arayışında bulunmuş, kimlik arayışı da karsısındakilerle bir etkileşim içerisinde şekillenen sosyal bir
olgu, dinamik bir süreç olmuştur.
Öncelikle her insan bir yandan
çeviresindekiler gibi olmak isterken,
diğer yandan da herkesten farklı, özel olmak ister. Kendisi dışındaki kimlikleri,
kendi kimliğinin tanımlayıcısı ve tamamlayıcısı olarak görür ve aidiyet
duygusunu geliştirir.
Aidiyet
Aidiyet
duygusu öylesine kendiliğinden oluşmaz,
bir grup içinde sosyal ilişkilerle
şekillenir ve gelişir. Sosyal olma
zorunluluğu, ilişkiler arasındaki Din, Dil, Adetler, Örfler, Köken, Mekân,
ortak geçmiş ve yasam biçimleri gibi değerleri içselleştirmeyi gerekli kılar ve
sahiplenilmeye çalışılır.
Değerler
insan davranışının olası yollarını
belirlediği gibi, araya duvarlarını da
örer. Farklı ve yabancı olana bakış,
değerlerle ilgilidir ve genellikle de negatif oluyor. Böyle olunca da
kendisinden olmayanı dışlar ve öteki olarak görür. Ötekileştirmede önyargıların belirleyici bir
yeri vardır ve bu da genellikle olumsuzdur. Bir kişiyi, bir Grubu, bir Toplumu, bir Ulusu aşağılamak gibi çok rahatsız edici olabiliyor.
Kimlikler
hep farklılıklara dayanılarak inşa
edilmiş, “önyargıların” oluşmasına sebep
olmuştur. Kimlik, bir gruba, bir topluluğa olduğu gibi, değerlere bağlılık
üzerinden de kurgulanmıştır. Etnik,
ulusal, ırksal, dini, sınıfsal ve cinsel
ayrışmalar üzerinden oluşturulan kimlikler,
gündelik hayatı öngörmeyi kolaylaştırarak basite indirgemeyi, belirsizlikleri
azaltıp düzeni sağlamayı da kolaylaştırır.
Bilim ve
teknolojinin getirdiği modernleşmeyle
dinlerin dayattığı bütüncül kimlikler
yerlerini tekil ve değişken kimliklere bırakmışlardır.
“Dini kimlik” yerine “Ulusal Kimlik” dayatması ötekileştirmede belirleyici rol
oynamış, sahiplendikleri yerlerin sınırlarının çizilmesine, araya duvarların örülmesine yol açmıştır.
İnsan;
ben-sen, biz-siz, ilişkisini ben o, biz-onlar ilişkisine çevirdiğinde kendisiyle
birlikte özne olanı, özne olmaktan
çıkarıp bir nesneye çevirerek ötekileştirip yabancılaştırarak çok kolay düşman olabiliyor. Devlet düzenine,
rejimine muhalif olan herkes iktidardakiler için hep öteki olmuşlardır veya
“ezilip yok edilmeli ya da başka yerlere sürülmelidirler”. Bu ülke içi veya
ülke dışı olabilir.
“Günümüzde
bir önyargıyı ortadan kaldırmak, bir atomu
parçalamaktan daha zor” demiş Albert
Einstein. İşte bunun için diyorum ki;
kimseyi ötekileştirmeden, düşmanlaştırmadan, dinlemeyi, anlamayı,
bilmeyi, sevmeyi, biz demeyi, biz
olurken de farklılıklarımızı,
zenginliklerimizi, renklerimizi koruyarak birarada yaşamayı, insan olmayı öğrenmeliyiz.
Altan Berk
Kommentare
Kommentar veröffentlichen
Görüş