Gece
İstenmeyen bir
misafir gibi gelip odanın ortasına oturmuştu karanlık. Işık yanmıyordu.
Dışarıdan, komşu pencerelerden yansıyan aydınlık tercih edilmişti teklifsiz.
Erkek ve kadın yan,yana duran iki koltuğa oturmuş, kaçamak bakışlarla birbirini
izliyordularsa da, dışarı ile ilgileniyorlarmış gibi, karşıdaki yüksek yapıya,
bahçedeki kavak ağaçlarının kıpırtısız yapraklarına bakıyorlardı. Gözleri
karşılaşmasın diye, pencerenin öte yakasında olup bitenle ilgilenmeleri
inandırıcı değildi. Kadın yeni bir sigara yakarken, kendinden emin, teselli
edici bir tonla konuştu.
'Bu iş böyle
yürümez!'
O anın sessizliğine
kendini kaptırmış erkek irkildi, bakışlarını pencereden yere indirdi. Sehpanın
üzerinde duran, adını bilmediği (zaten çiçek isimlerine onun merakları arasında
yer yoktu) saksıya, küllüğe ve o ülkenin sert içimli sıgarasına yöneltti acele
etmeden.
Kadın ince uzun
burnunu kaşırken, konuşmak için neden bulmuş gibi sürdürdü.
'Ne yapmayı
düşünüyorsun?'
Erkek kendine güveni
olmayan bir sesle inler gibi cevapladı.
'Bilmem... hiçbir
fikrim yok. Ardından, sigara içmediği halde, her ikisinin arasında duran
sehpanın üzerindeki kadının sigara paketine uzandı. Kadın onu savunmasız bir
anda yakaladığı hissine kapılarak konuşmasına devam etti.
'Sen iyi bir insansın...ama
bu böyle gitmemeli! Nereye kadar sürecek? Birkaç aydır birlikteyiz, hep aynı
şeyler... Sen burada kalamıyorsun, ben se peşinden gelemiyorum!'
Adamın cevaplamasını ister gibi sustu.
Sigarasından derin bir nefes çekti. Belki de zaman kazanmak içindi bu mola!
Erkek, kadının uzun, sarı saçlı dünyasına kaçmıştı sessizce. Onu ilgilendiren
bu saçlar ve kadının baş hareketleri ile büründüğü şekillerdi. Bu an hiç
bitmesin, bu evden çıkıp gitmesin istiyordu. Başını önüne eğip, ellerini
sıkıntılı, kısa saçlarının arasında dolaştırdı. Atış sırası ondaydı gene.
Hedefi bulmalıydı her sözcük.
'Kaygılarında
haklısın... bende bunları düşündüm... sınırlar bizi ayırmamalı.'
Kadın bekletmeksizin
cevapladı.
'Ama benim için var.'
Bu sefer de
tutturamamıştı hedefi. Sıra ondaydı gene. Bu defa sektirmemeliydi.
'Varsayalım kii bir
aileyiz... (sözlerinin burasında kısa bir an durdu, kadının tepkisini ölçtü.
Kadın onu dinliyordu. Bu halk sabırsız değil, dinlemeyi bilir diye geçirdi
içinden. Kabzayı iyi kavramıştı, tetiği çekmeliydi şimdi) ve ben de uzak bir
yerde çalışıyorum, hafta sonları eve gelebiliyorum.... anlamaya çalış.'
'Hayır,' diye kısa ve
sertçe cevapladı kadın, ardından aceleyle ekledi.
'Hem biz evli
değilizki'
.'Evet, öyle,' diye
onayladı erkek, zor duyulur bir sesle. Kadın beklemeden sinirlice söze girdi.
'Aylar oldu... o gece
tanışmadığımızı farz et. Senin için zor olacak, biliyorum... ama beni görmedin
say o gece...'
Adam.
'Bana sıkça gerçekçi
değilsin derdin, şimdi o rolü sen üstlendin. Seni gördüm, tanıdım.'
Küllüğe bıraktığı
sigarası sönmüştü çoktan. Yeniden yakmayı düşünürken vazgeçti ve öne doğru
eğildi, bakışlarını yere indirdi. Gelecek olumsuz sözcükler bombardımanını
bekliyordu. Kahramanca savunmalıydı sevgisini, mevziden geri adım atmamalıydı.
Fazla zamanı yoktu, kuşatılmıştı. Sıradan bir düşman değildi karşısındaki.
Sevgisiydi ona karşı çıkan...
O savunma taktikleri
hazırlarken, kadın sıyırdı aldı onu düşüncelerinden.
'Ben yaşantıma yön
vermek istiyorum. Benimle heran birlikte olacak birisini istiyorum. Biliyorum,
aylardır her hafta sonu birlikteyiz. Alıştık birbirimize. Kırlarda dolaştık, bu
kentin sokaklarını adımladım seninle, aynı yatağı paylaştık, aynı bardağı
kullandık su içerken. Sonra... sonrası... çekip gidiyorsun her pazar gecesi. Bu
böyle sürmemeli.'
'Çekip gitmek' diye
tekrarladı erkek içinden. Çok uzaktaki günlerde, kapkaranlık geceler günü
doğurmadan bir evin kapısını sayısız defalar çekip gitmek zorunda kalmıştı,
sevdiklerini arkasında bırakarak. Özgürlüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için, o
karanlık gecelerin birinde de, yıllarca sürecek, henüz sona ermeyen biçimde
'çekip gitmişti!'
'Her yönünle hoşuma
gidiyorsun. Hayata bakışını seviyorum, seninle huzur buluyorum ve seni
seviyorum. Herşey düzene girecek, sadece zamana ihtiyacımız var.'
Kadın kestirip attı.
'Hayır, daha fazla
birlikte olmanın anlamı yok. Kendimi hayallere kaptırmak istemiyorum,’
Uzun süre daldığı
suyun altından yüzeye çıkar gibi derin bir nefes aldı, bellii belirsiz gülümsedi.
İzmariti sertçe küllüğe bastırırken bakışlarını bıraktığı yerden aldı,
pencerenin ötesindeki karanlığa daldırdı.
Zaman hantalca
ilerliyordu. İkisi de konuşmadan oturuyorlardı. Erkeğin aklında, bu sarışın
insanların sevmeyi unuttukları düşüncesi gezindi. Komik buldu. Hem diğer
sarışınlar neyse, ama bunun kahve rengi gözleri vardı... Set çekmeliydi bu
saçma saplantılara. Sessizliği ürkütmemeliydi. Varlığını unutmak istiyordu,
odanın karanlığına sığınmıştı sanki... Kadın birden çakmağını aldı eline.
Erkek, yeni bir sigaranın yakılmasına hazırlarken düşüncelerini, kadın sehpanın
üzerindeki muma uzandı. Mumun aydınlığı, karanlığı kovduğunda suskunluk
iktidardaydı henüz.
Gecenin uzunluğu
sürüyordu. Erkeğin dilediği olmuştu, kandırmıştı sessizliği.Yeni görüyormuş
gibi bakışlarını eşyaların üzerinde gezdirdi. Onları da kandırabilirmiyim diye
umutlandı biran. Sürdürdü gezintisini bakışlarıyla. Çıplak, kahverengi döşeme ,
üzerindeki küçük halı, yerdeki tek kişilik yatak... Köşedeki küçük büfe ve
sobanın yanındaki eski, büyük masa ile yeniden tanıştı. Kitap rafında kısa bir
mola verdi. Üstünde sevdiği sakallı iki adamın resimlerini taşıyan mavi kaplı
kitap, 'Ne haber? Bizden selamı, sabahı kesersen halin böyle olur' der gibiydi.
Hızla kitaplardan uzaklaştırdı bakışlarını. Tavandan sarkan basit avizede
durdu, mola vermek için tekin bir yere benziyordu.... 'Stop bu gecelik bu
kadar' diyecek bir bir ses bekliyordu... 'Motor' dedi, derinlerden bir ses. Ve
o ses çok derinlerden devam etti, 'Yer yatağında başka biri olacak. Sarı ve
uzun sırma saçlar başka elleri bekleyecek okşanmak için. Kahverengi gözler,
yeşil, mavi, belkide bir çift üzüm karasında kaybolacak. Hafta sonları artık
iple çekilmeyecek, köşedeki meyhaneden kırmızı şarap alınıp içilmeyecek gece
yarıları... Yalnızlığın devi ile kutsal cenge hazırlan!'
'Yalnız değilim, evde
karım bekliyor. Üstelik bana sadık,' diye tersledi bu davetsiz sesi. Tam bitti
derken, yeniden o ses, 'Yutmazlar. Sen evdekini sevmiyorsun. Uzaklardaki
köklerini hatırladıkça onun kollarına atıyorsun kendini. Dürüst ol.'
İrkildi. Kendisinde
eksikler, hatalar aramaya başladı. Aradığını bulmuş gibi sarıldı ilk aklına
gelen bahaneye. 'Evet, evet kadına düşünceleri ters geliyordu mutlaka! Ama
niye? Aynı pencerelerden bakmıyorlardısa da dünyaya, bir çok konuda komşuydu anlayışları.
Sıyırdı aldı kendini bu heaplaşmadan. Birlikte oldukları günlere sürdü
duygularını...
Tam kazandım galiba
derken, kadın ona döndü, yavaş, okşayıcı bir sesle.
'Dinle...' dedi,
kahve fincanını erkeğin her zaman istekle öptüğü ince dudaklarına götürürken.
'Hemen çek git
demiyorum. Arada bir uğra, kapımı çal... dediğim gibi, yaşantıma yön vermek
zorundayım.'
Erkek oturduğu yerde
döndü, gözlerini mumun yarı aydınlattığı kadının yüzüne dikti, gülümsedi.
'Kapını tıklatmak
beni sevindirir. Zamana ihtiyacımız var. İki hafta sonra, cumartesi konuşalım
bunu.'
Kadın kısık, ancak
kendinden emin bir şekilde,
'Cumartesiler hiçbir
şeyi değiştirmeyecek.'
Erkek mevzilerin
teker, teker düştüğünün ayırdına vardı. Birkaç dakika süren sessizliğin
rütbelerini kendi elleri ile söktü. Ceketini almak için doğrulurken, kadın,
'Kalabilirsin.'
Gitmekte kararlıydı.
Yalnızlığın devi ile savaş hazırlıkları yapmalıydı, hem de bu geceden itibaren.
Kadın uzun saçlarını arkaya atıp, yerinden kalkarken, henüz bitmemiş siğarasını
küllüğe bıraktı. Beyaz badanalı koridordan yan, yana geçtiler. İki kanatlı uzun,
kahverenkli kapının arkasında durdular. Kadın kapıyı açarken sordu.
'Kırıldın mı bana?
Erkek.
Sevgide suçlu yok.'
Uzandı yanağından
öptü kadını. Arkasına dönüp bakmadı bu kez. Yarı karanlık merdivenleri inerken,
kapı yavaşça kapandı.
Yusuf MİRZANLI
Kommentare
Kommentar veröffentlichen
Görüş